Enflasyon ve
Maliye Politikası
Enflasyon, bir ekonomide,
belli bir dönemde fiyatlar genel düzeyinin sürekli yükselmesidir. Enflasyon
cari fiyat düzeyinde toplam talebin toplam arzdan fazla olmasından
kaynaklanmaktadır.
Bir ekonomide enflasyon kısa dönemde
kaynak ve gelir dağılımını bozduğu, uzun dönemde ise büyümeyi engellediği için
mücadele edilmesi gereken önemli bir istikrarsızlık kaynağıdır.
Enflasyonla Mücadelede Maliye Politikası
I-Enflasyonla mücadelede
kamu harcamaları politikası
Enflasyonla mücadelede kısa
dönemde alınacak maliye politikası önlemlerinden birisi, ekonomide arza göre
fazla olan talep fazlasını çekebilmek amacıyla, gelirleri eski düzeyinde
bırakarak harcamaları azaltmak olacaktır. Çünkü kamu harcamalarının kendisi
talep niteliğinde olan talep yaratan işlemlerdir.
8 Mal ve hizmet alımına yönelen kamu
harcamaları
4 Yatırım harcamaları
4 Cari harcamalar
8 Kamu transfer harcamaları
a-Yatırım
harcamalarında: Kısa dönemde, kamu yatırım harcamalarında yapılacak kısıntı, toplam
talebi daraltacağından antienflasyonist etki yaratır. Kısa dönemde enflasyonla
mücadele için yatırım harcamalarında yapılacak bir kısıntı uzun dönemde
ekonominin kapasitesini daraltıcı bir etki yaratacaktır. Yatırım harcamalarının
etkileri uzun dönemde görüleceği için yatırım harcamalarındaki kısmalar
dirençle karşılaşmaz.
b-Cari harcamalarda: Personel harcamalarında yapılacak
kısmalar dirençle karşılanırken; eğitim, sağlık gibi beşeri sermaye harcamaları
cari harcamalarda yapılacak bir kısıntı sonucu hem kalite hem de miktar
açısından etkilenir ve bu durum uzun dönemde ekonominin gelişimi üzerinde
çeşitli sorunlar yaratır.
Cari harcamalar bir ekonomide üretim kapasitesinin işlerlik
kazanması için yapılan harcamalardır. Buna göre, mevcut kapasite ile bu
harcamalar arasında optimum bir bileşim gerçekleşmişse yani mevcut kapasite
cari harcamaların düzeyi ve bileşimi ile uyumlu ise, cari harcamalarda bir
kısıntıya gidilmesi bu üretim kapasitesinden tam olarak yararlanılamaması
sonucunu doğuracaktır.
c-Kamu transfer harcamalarında: Mesela sosyal
yardımlarda bir kısıntıya başvurmak arzulanmayacak, mali ve ekonomik transfer
harcamalarının azaltılması ise, baskı grupları aracılığıyla politik dirençle
karşılaşacaktır.
Enflasyonla
mücadelede kamu gelirleri politikası
Enflasyonist bir ekonomide,
toplam arza göre fazla olan toplam talebi azaltabilmenin bir diğer yolu da,
kamu harcamalarını aynı düzeyde bırakarak kamu gelirlerini artırmaktır.
II-Vergi gelirleri
politikasıyla enflasyonla mücadele:
Enflasyonun hüküm sürdüğü
bir ekonomide, vergileri artırmak diğer bir deyişle vergi yükünü yükseltmek,
kısa dönemde, vergi yükümlülerini likiditeden mahrum etmek, bütçe fazlasını
meydana getirmek ve ekonomideki satın alma gücü fazlasını emmek bakımından
gerekli olmaktadır.
Vergiler kişilerin
kullanılabilir gelirlerinde, bu yolla özel tüketim ve yatırım harcamalarında
bir azalmaya neden olarak ekonomi üzerinde daraltıcı etkiye sahiptirler. Bu
nedenle kısa dönemde enflasyonla mücadelede, maliye politikalarından birisi de
yeni vergiler koyarak ya da mevcut vergi oranlarını yükselterek vergi
gelirlerini artırmak olacaktır.
Vergilerin artırılmasının toplam talep
üzerinde olduğu kadar toplam arz üzerinde de etkisi olduğu bilinmektedir. Bu
nedenle enflasyonla mücadele programında, farklı vergilerin ekonomi üzerinde
farklı etkilerinin gözönünde bulundurulması ve amaca en uygun bileşimin
seçilmesi gerekmektedir.
a-Gelir vergileri: Enflasyonist bir ekonomide gelir dağılımındaki
adaletsizliğin giderilmesi olduğu kadar, toplam talebi kısmak açısından da güvenilir
bir vergidir. Artan oranlı yapısı nedeniyle çok önemlidir. Ancak yüksek gelir
gruplarına ilişkin marjinal vergi oranlarında gerçekleştirilecek şiddetli
artışlar tasarruf gücü yüksek bu kişilerin tasarrufta bulunma ve yatırım yapma
isteklerini kısabilir. Buna karşılık düşük gelir gruplarındaki artışlar, bu
gruba dahil kişilerin tüketim eğilimleri yüksek olduğu için ekonominin toplam
talep düzeyi üzerinde kısıtlayıcı etkisi daha fazla olacaktır.
Bir ekonomide enflasyonla mücadele
için, gelir vergilerinde değişiklik yapılması politikasının tüketim harcamaları
üzerindeki azaltıcı etkisi harcamalar üzerinden alınan vergilere göre daha
azdır. Çünkü gelir vergisinin bir kısmı tasarruflardan ödenmektedir.
b-Gider vergileri: Gelir vergilerine göre toplam talebi kısmada daha
etkili olan gider vergilerinin tümü tüketicilerin harcamalarını kısmaktadır.
Gider vergilerinin varlığının ve yükünün. kişiler tarafından daha az hissedilir
olması nedeniyle gelir vergilerinde olduğu kadar kesin ve çabuk baskı gruplarının
dirençleri ile karşılaşılmadan değiştirilmeleri mümkündür.
Düşük gelir grupları üzerinde daha
ağır bir yük meydana getirmesi ve özellikle enflasyonist ekonomide, bu
vergilerin başlangıçta vergilenir mallar üzerinde meydana getirdiği fiyatları
yükseltici etkisinin; ücret-fiyat etkilenimini hızlandıracağı konusu olumsuz
yönlerindendir.
(Olumsuz yönleri düşük gelir grupları üzerinde daha
ağır bir yük oluşturması
vergilenir mallarda
fiyatları artırıcı etkisi ve ücret-fiyat etkilenimini hızlandırması)
c-Servet vergileri: Enflasyonla mücadele amacıyla kullanılma olasılığı
gelir ve gider vergilerine göre çok azdır. Çünkü servet vergileri ekonomik
dalgalanmalar yönünden hiç de duyarlı olmayan vergilerdir.
Vergi politikası yoluyla,
uzun dönemde toplam arzı toplam talep düzeyine çıkarmak için, vergi sisteminin
yapısına hızlandırılmış amortisman, vergi ayrıcalık ve bağışıklıkları vb teşvik
kurumları sokulacak yani teşvik edici vergi politikası uygulanacaktır. (Belirli
ekonomik faaliyetleri özendirilmek suretiyle ekonominin üretim kapasitesinin
artırılması)
III-Borçlanma
yönetimi politikasıyla enflasyonla mücadele
Borçlanmanın kısa dönemde
toplam talep düzeyini etkileme derecesi borçlanmanın kaynağına göre farklılık
göstermektedir. Ancak borçlanmanın toplam talebi azaltıcı bu yolla ekonomiyi
daraltıcı etkisi vergilere göre daha azdır.
a-Borçlanma
kişilerden ve firmalardan yapılırsa: Borçlanma kişilerden ve
firmalardan yapılırsa, kısa dönemde özel harcamaların azalarak ekonomiyi
daraltıcı bir etkinin yaratılacağı, bu daraltıcı etkinin diğer borçlanma
kaynaklarıyla karşılaştırıldığında en çok olacağı açıktır. Çünkü kişiler ve
firmalar devlet tahvili alımlarını ya tasarruflarını ya da tüketimlerini
kısarak karşılayacak, her iki durumda da özel kesimin toplam talebi azalmış
olacaktır. Eğer kişiler tüketimlerini kısarak tahvil alıyorlarsa özel tüketim
harcamaları azalacak, tasarrufları kısarak tahvil alıyorlarsa bu tasarrufların
yöneleceği özel yatırım harcamaları azalacaktır.
b-Borçlanmanın ticari
bankalardan yapılması durumunda: Ekonomide daraltıcı etki yaratılıp
yaratılamayacağı, bankaların borç verecekleri parayı nereden karşılayacaklarına
bağlıdır.
Eğer ticari bankalar,
devlete borç verdikleri parayı, kredi talebinin yeterince yüksek olmadığı bir
durumda, kullanılmayarak atıl olarak portföylerinde tuttukları miktarlardan
karşılıyorlarsa, kısa dönemde, ekonomide daraltıcı etki, özel kesimin talebinde
bir azalma meydana gelmeyeceği için gerçekleşmeyecektir. Bankaların atıl
tuttukları fonları devlete borç vermeleri durumunda, devletçe elde edilen
fonların harcanması ekonomi üzerinde genişletici etki yaratacaktır.
Ancak bankalar, özel kredi
talebinin yüksek olduğu, bu nedenle kullanılmayarak atıl tutulan miktarların
olmadığı bir durumda, bu fonları devlet tahvili alımında kullanırlarsa, özel
kesimin kredi talebi kısılacağından, ekonomi üzerinde daraltıcı bir etki
meydana gelecektir.
c-Merkez Bankasından
borçlanılması: Merkez Bankasının devlet tahvili satın alması, para
basımı yoluyla gerçekleştirildiğinden ekonomi üzerinde hiçbir daraltıcı etki
meydana gelmeyecek, hatta bu fonların harcanması durumunda genişletici etki
yaratılmış olacaktır. Çünkü, ilk olarak ekonomide para arzı borçlanılan miktar
kadar artmakta, ayrıca buna ek olarak, banka sisteminin nakit dengesinin
artması ve böylece bankaların özel sektöre daha fazla borç verme imkanının
yaratılması sonucu kaydi para miktarı da yükselmektedir.
Bir ekonomide borç
miktarındaki değişikliklerin, kısa dönemde toplam talep düzeyini etkileme
derecesi borçlanmanın kaynağına göre farklılık göstermektedir. Ancak borçlanma,
bu açıdan diğer bir kamu geliri olan vergiler ile karşılaştırıldığında,
borçlanmanın genel olarak, toplam talebi azaltıcı ve bu yolla ekonomiyi
daraltıcı etkisinin daha az olduğu görülmektedir. Yani, vergi, aynı miktardaki
borçlanmaya oranla, bir ekonomideki toplam harcama miktarını daha fazla
azaltacak ve daha fazla antienflasyonist etki yaratacaktır.
Ayrıca, bir ekonomide,
borçlanma sonucu ortaya çıkacak talep azalması etkisinin, tüketim
harcamalarından çok yatırım harcamalarında görüleceği açıktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder